Nazım Hikmet Sözleri


Bugün Türk Edebiyatının usta isimlerinden Nazım Hikmet’in meşhur aşk sözlerini sizlerle paylaşacağız. Ayrıca Nazım Hikmet şiirlerinide yine sayfamızda bulabilirsiniz.

Nazım Hikmet Sözleri Kısa

Aşağıda usta şairin kısa aşk sözleri yer almaktadır. Şimdi sosyal medya hesaplarınızda paylaşmaya başlayabilirsiniz.

Özlemin azı çoğu olmaz, ağırdır işte.

Biz başka severdik. O yüzden başka sevemedik.

Cebimde yoktu, yüreğimden verdim.

Sende uzaklığı; sende ben, imkânsızlığı seviyorum.

Hiçbir korkuya benzemez halkını satanın korkusu.

İçimde mis kokulu kızıl bir gül gibi duruyor zaman.

Arkadaşlık ağaca benzer, kurudu mu bir daha yeşermez.

İnsanların kanatları yok, insanların kanatları yüreklerinde.

Gidenin arkasından gelen gideni bulacak mı zannediyorsun?

İşin en aşağılık tarafı şu ki yavrum, galiba yalnızlığa alışıyorum.

Yürekli bir kadının başı, yüreksiz bir erkeğin omzuna ağır gelir!

Yazılarım otuz kırk dilde basılır, Türkiye’mde Türkçemle yasak!

Bir gülüşün ateşiyle yakmasını biliriz ölümün önünde sigaramızı.

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine.

Geçtim putların ormanından baltalayarak, ne de kolay yıkılıyorlardı.

Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya.

Yalnızlık insana çok şey öğretirmiş. Ama sen gitme, ben cahil kalayım.

Ve benim birden bire yüzünü değil, gözünü değil, sesini göresim geldi.

Kelebek misalidir aşk; anlamayana ömrü günlük, anlayana bir ömürlük!

Pişman değilim yaşadıklarımdan, öfkem belki de yaşayamadıklarımdan.

Umuda bin kurşun sıksa da ölüm, unutma! Umuda kurşun işlemez gülüm.

Şair başarılı olmak için, yapıtlarında maddi yaşamı aydınlatmak zorundadır.

Sen yanmasan, ben yanmasam, biz yanmasak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa.

Ve bir gün ekler Nazım Hikmet mektubunun sonuna; herkese selam sana “HASRET”

Evet. Belki umudum kalmadı geleceğimden; ama asla pişman değilim geçmişimden.

Kimselere anlatamadım. Kendime bile, ola ki ağzımdan kaçırır, bir daha tutamam seni.

Ne kadar seviyorsun dersen; o kadar işte. Tavanı kadar sokağın ve dibi kadar cehennemin…

Ne acıdır insanın bildiğini anlatamaması. ‘Ben’ deyip susması, ‘sen’ deyip ağlamaklı kalması…

Ne ben sana kızarım, ne de zatın zahmet edip bana kuşsun. Artık seninle biz, düşman bile değiliz.

Hoş geldin! Biz bıraktığın gibiyiz. Ustalaştık biraz daha taşı kırmakta, dostu düşmandan ayırmakta.

Pişman değilim! Sadece dön bak arkana; ne için, nelerden vazgeçtin? Neler dururken, sen neyi seçtin.

Benim kelime hazinem çok geniştir, derdim. Senin bir kelimene yetemedim; git, ne demekti sevgilim?

Bazen önemli olmamalı gidecek olan ya da gelmeyen. Çünkü bazen, başlaman gerekir her şeye yeniden.

Biz; ince bel, ela göz, sütün bacak için sevmedik güzelim. Gümbür gümbür bir yürek diledik kavgamızda.

Sevdiğin müddetçe ve sevebildiğin kadar, sevdiğine her şeyini verdiğin müddetçe ve verebildiğin kadar gençsin.

Bir meltem olacak rüzgârım dahi kalmadı benim. Dağlara çarptım her esişimde. Yollara küfrettim her gidişinde.

Gerçek yaşamdan kaçan ve onunla bağıntısız konuları işleyen kimse, saman gibi anlamsızca yanmaya yargılıdır.

Aşkın bu denli sıradan olmadığına inanıyorum ben. Önce sıradanları yaşayacaksın ki, gerçek olanı anlayabilesin.

Artık şaşırtmıyor beni dostun kahpeliği, elimi sıkarken sapladığı bıçak. Nafile, artık kışkırtamıyor beni düşman.

Korkma giderken ‘b’yi alıyorum, gerisini sana bırakıyorum. Ne de olsa sen bitirdin bizi. Öyleyse sende kalmalı ‘izi’.

Sevmek, sevdiğin kişiyle birlikte olmak değildir unutma! Çünkü aşk; onunla yaşamak değil, onu yaşamaktır aslında.

Durup dururken hiç bitmeyecekmiş gibi bağlanıyorum başladığım güne ve her seferinde sen çıkıyorsun suyun yüzüne.

Büyük bir hayal kırıklığı yaşayıp ben artık kimseyi sevemem deme! Unutma ki, en güzel çiçekler mezarlıklarda yetişir.

Artık ne geri gelmeni beklerim ne de ben gelirim. Nasılsa ben bir şey kaybetmedim, sen bensizliği seçtin. Karar senin.

Seni seviyorum, ama nasıl, avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp parmaklarımı kanatarak kırasıya, çıldırasıya.

Her gelen sevmez ve hiçbir seven gitmez unutma. Bil ki; giden dönüyorsa sevdiğinden değil, kaybettiğindendir aslında!

Hani derler ya ben sensiz yaşayamam diye, ben onlardan değilim. Ben sensiz de yaşarım. Ama seninle bir başka yaşarım.

Ne kötüdür insanın aklıyla yüreği arasında çaresiz kalması. Ne kötüdür ona an kadar yakın, bir asır kadar uzak olması!

Bir gün bensizlik çalar kapını. Benli dünleri düşünür, avunursun. Sanma ki yalanlar içinde, ben gibi bir doğru bulursun.

Benim sevdasında bencil; ama yüreğinde sağlam sevdiğim. Aklıma gelişini seveyim: ne güzel darma duman ediyorsun beni.

Hani derler ya ben sensiz yaşayamam diye işte ben onlardan değilim ben sensiz de yaşarım; ama seninle bir başka yaşarım.

Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, şiirler yazdın. Peki, o ne yaptı? Deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta.

Kim bilir; masalınızın kahramanı, başka bir hikâyenin figüranı olmaya gitmiştir belki de. Değer mi gitmesine, gitmezdi değmese.

Yolunu beklerken daha dün gece, kaçıyorum bugün senden gizlice. Kalbime baktım da işte iyice; anladım ki sen de herkes gibisin!

Gökyüzünde atomlu tek bulut kalmayıncaya kadar, malı mülkü, aklı fikri, canı neyi varsa verebilmeli büyük hürriyete şiirlerimiz.

Büyük insanlığın toprağında gölge yok, sokağında fener, penceresinde cam, ama umudu var büyük insanlığın, umutsuz yaşanmıyor.

Bilmezden gelişim, aptala yatışım kaybetme korkumdan değil; karşımdakilerin yalan söyleme potansiyellerine olan merakımdandır.

Ellerine dokunmak isterim, dokunamam arkasından camın. Ben bir şaşkın seyircisiyim gülüm, alacakaranlığımda oynadığım dramın.

Büsbütün unuttum seni eminim, maziye karıştı şimdi yeminim, kalbimde senin için. Yok, bile kinim, bence sen de şimdi herkes gibisin.

Nazım Hikmet Sözleri Resimli

En Güzel Nazım Hikmet Sözleri

Ne ben Sezarım, ne de sen Brütüssün. Ne ben sana kızarım ne de zatın zahmet edip bana kuşsun. Artık seninle biz, düşman bile değiliz.

Hapşurduğumda; çok yaşa, iyi yaşa yerine benimle yaşa deseydi keşke. Bende; sen de gör değil de, emrin olur deseydim sessizce.

Vicdanla birlikte, şeref ararım ben sevdiklerimde. Her zaman doğru değildir elbet seçimlerim; zaman gelir, şerefsizleri” de severim.

İnsanlar işine gelince değil de vicdanına değince iyilik yapsalardı; bugün çıkar ilişkileri değil, gerçek sevdalar yaşanırdı!

Topraktan öğrenip kitapsız bilendir. Hoca Nasreddin gibi ağlayan, Bayburtlu Zihni gibi gülendir. Ferhat’tır. Kerem’dir. Ve Keloğlan’dır.

Kadınlarımızın yüzü acılarımızın kitabıdır. Acılarımız, ayıplarımız ve döktüğümüz kan karasabanlar gibi çizer kadınların yüzünü.

Ve aynı ihtirasla tekrar ediyorum yine. Onlar ki; toprakta karınca, su da balık, havada kuş kadar çokturlar. Korkak, cesur, cahil ve çocukturlar.

Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini.

Belki ben sana sevmeyi öğretemem, ama sen de bana, unutmayı öğretmezsin. Belki ben sana kavuşmayı öğretemem, ama sen de bana, ayrılığı öğretemezsin.

Memleketimi seviyorum çınarlarında kolan vurdum, hapishanelerinde yattım. Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı memleketimin şarkıları ve tütünü gibi.

Memleketim: Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya, kurşun kubbeler ve fabrika bacaları benim o kendi kendinden bile gizleyerek sarkık bıyıkları altından gülen halkımın eseridir.

Yapraklara dallara, yeşillere, allara, nice nice yıllara gülüm, nice nice yıllara. Yaprak dala, al yeşile yaraşır, gayri bundan böyle vermem seni ellere.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin. Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için.

Yağmur yağıyordu boyuna, sözü onlar alıp dediler ona : “Daha pazar kurulmadı kurulacak. Esen rüzgâr durulmadı durulacak. Boynu daha vurulmadı vurulacak.

Benim idealimdeki rejim olsa, ben de seni astırırdım. Sonra da darağacının altına oturup hüngür hüngür ağlardım! (Necip Fazıl’ın “Benim idealimdeki rejim olsa seni astırır, sonra da mezarını türbe yaptırırdım” sözüne cevaben)

Nazım Hikmet Şiirleri

Nazım Hikmet’in birbirinden anlamlı ve aşka dair şiirlerini derleyerek hazırladık. Hemen aşağıda en güzel ve etkileyici Nazım Hikmet şiirlerini bulabilir ve paylaşabilirsiniz.

Hoş Geldin Kadınım

“Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
ayağını bastın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde
ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam..

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin.”

Tahir’le Zühre Meselesi

“Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.”

Seni Düşünmek

“Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey
Dünyanın en güzel sesinden
En güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey
Fakat artık ümit yetmiyor bana,
Ben artık şarkı dinlemek değil
Şarkı söylemek istiyorum…”

Anlayamadılar

“Biz ince bel, ela göz, sütun bacak için sevmedik güzelim
Gümbür gümbür bir yürek diledik kavgamızda
Ateşin yanında barut, barutun yanında ateş olasın diye!.. .
Rakı sofralarında söylenip, acı tütün çiğnercesine sevdik
ANLAYAMADILAR…”

Seviyorum Seni

Seviyorum seni
denizi uçakla ilk defa geçer gibi.
İstanbul’da yumuşacık kararırken ortalık
içimde kımıldanan bir şeyler gibi,
Seviyorum seni
‘Yaşıyoruz çok şükür!’ der gibi.”

İkimiz

“İkimiz de biliyoruz, sevgilim
öğrettiler:
aç kalmayı, üşümeyi,
yorgunluğu ölesiye
ve birbirimizden ayrı düşmeyi.
Henüz öldürmek zorunda bırakılmadık
ve öldürülmek işi geçmedi başımızdan.

İkimiz de biliyoruz, sevgilim,
öğretebiliriz:
dövüşmeyi insanlarımız için
ve her gün biraz daha candan
biraz daha iyi
sevmeyi…”

Mavi Gözlü Dev

“O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruli hanımeli açan bir ev.

Bir dev gibi seviyordu dev.
Ve elleri öyle büyük işler için
hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
çalamazdı kapısını
bahçesinde ebruli
hanımeli açan evin”

Gözlerine Bakarken

“Gözlerine bakarken,
güneşli bir toprak kokusu vuruyor başıma.
bir buğday tarlasında, ekinlerin içinde,
kayboluyorum…
Yeşil pırıltılarla uçsuz bucaksız bir uçurum,
Durup dinlenmeden değişen ebedi madde gibi gözlerin:

sırrını her gün bir parça veren.
fakat hiç bir zaman;
büsbütün teslim olmayacak olan…”

Aşk Mönüsü

“Sen sabahlar ve şafaklar kadar güzelsin
Sen ülkemin yaz geceleri gibisin
Saadetten haber getiren atlı kapını çaldığında
Beni unutma
Ah! saklı gülüm
Sen hem zor hem güzelsin
Şiirlerimin ılıklığında açılmalısın
Sana burada veriyorum hayata ayrılan buseyi
Sen memleketim kadar güzelsin
Ve güzel kal”

Sevgilim

“Sevgilim yalan söylersem sana
Kopsun ve mahrum kalsın dilim
Seni seviyorum demek bahtiyarlığından

Sevgilim yalan yazarsam sana
Kurusun ve mahrum kalsın elim
Okşayabilmek saadetinden seni

Sevgilim yalan söylerse sana gözlerim
iki nadim gözyaşı gibi avuçlarıma aksınlar
Ve göremesinler seni bir daha”

Ruhum

“Ruhum
gözlerini yumuşacık yum
kucağımdaymışsın gibi bırak kendini
ninni,
uykunda unutma beni
ninni…
Gözlerini yumuşacık yum
yeşil ela gözlerini
ninni ruhum ninni
Sen yukarda yemişli dalların içindesin,
yeşil gözlerin güneş dolu,
dudakların bala bulanmış
ben ağacın dibindeyim,
bir ayağım çukurda…
Ben senden çok önce gideceğim,
sen bensiz kalacaksın ihtiyarlığında…”

Ağlamak Meselesi

“Nasıl etmeli de ağlayabilmeli
farkına bile varmadan?
Nasıl etmeli de ağlayabilmeli
ayıpsız,
aşikare,
yağmur misali?”

Ben Senden Önce Ölmek İsterim

“Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mi zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
iyisi mi,
beni yaktırırsın,
odanda ocağın
üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf,
beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin
Fedakârlığımı anlıyorsun :
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sende ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orada beraber yatarız
külümün içinde külün
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar…”

Yine Sana Dair

“Sende; ben, kutba giden bir geminin sergüzeştini,
Sende; ben, kumarbaz macerasını keşiflerin,
Sende uzaklığı,
Sende; ben, imkansızlığı seviyorum.

Güneşli bir ormana dalar gibi dalmak gözlerine
Ve kan ter içinde, aç ve öfkeli,
Ve bir avcı istihasıyla etini dişlemek senin.

Sende, ben, imkansızlığı seviyorum,
Fakat asla ümitsizliği değil…”

Yorum yapın