Sait Faik Abasıyanık Sözleri


Türk Edebiyatında büyük bir öneme sahip Sait Faik Abasıyanık sözlerini, kitap alıntılarını, eserlerini ve şiirlerini tek sayfa altında topladık. Ayrıca Cahit Sıtkı Tarancı sözleri sayfamızıda incelemenizi tavsiye ederiz.

Sait Faik Abasıyanık Sözleri ve Alıntıları

Nefes aldığın şehir ne kadar şanslı… Kim bilir, sesini gökyüzü sanan kuşlar bile vardır.

Şu uyku insanın sevgilisi gibi bir şey, gelmeyince sinirlendiriyor.

Yağmurlu havada da birbirinin yüzüne bakmayı arzu eden insanlar birbirlerini güzel görürler.

Ben bir acayip oldum. Gözüm kimseyi görmüyor, kimsenin kapımı çalmasını istemiyorum.

Kadın raks ederken güzeldir, bayrak dalgalandıkça, deniz köpürdüğü zaman, insan ihtirasla yaşarken.

Sonra oturup hüngür hüngür ağlasam… Boş geçirdiğim, bağırmadığım, sustuğum günlere.

Şu karşıki sandalı görüyor musun? Bakın sahile yaklaşıyor. Onu yürüten şey nedir? Kürekleri değil mi? Ya şu uçan martılar! Kanatları yolunsa artık uçabilir mi? Düşünce de böyledir. Dört duvar arasına kapatılmak istenirse kanatsız kuş, küreksiz sandal oluverir ve bütün manasını kaybeder.

Güldüğü zaman insandan üstündür. Bakmaya doyamam.

Şiir olmayan yerde insan sevgisi de olmaz, insanı insana ancak şiir sevdirir.

Kıskanç değilim fakat başkalarına bakma! Beni çıldırtacaksın.

Ben hikâyeciyim diye sizden ayrı şeyler düşünecek değilim. Sizin düşündüklerinizden başka bir şey de düşünemem. O halde bu adamın hikâyesi ne olabilir? Sakın benden büyük vakalar beklemeyin, n’olur? Aşkın birçok rengi vardır. Mavi, koyu mavi, kapalı mavi, açık mavi, deniz mavisi, havuz mavisi, okyanus mavisi, gökyüzü mavisi… Sen yeter ki iste! Hadi gülümse, bulutlar gitsin!

Bu yürek, bizim yüreğimiz bir tahtası eksiklerin yüreğidir.

Ben böyleyim işte. Kederimi unutmak için sanki kedersizmişim gibi yaparım.

Sait Faik Abasıyanık Sözleri

Doğru, yalnız hayalle geçiniyorum; ben yalnız hayal kuruyorum.

Hepimiz, sırtımızda ve elbisemizin altında, gözlerimizin içinde bir müstakbel ölü gezdirmiyor muyduk?

Aşkın bir kanadı vardır kırmızıdır, delinir, kan akar. Bir kanadı var, zehir yeşili.

Edebi eserler, insanı yeni ve mesut, başka iyi ve güzel bir dünyaya götürmeye yardım etmiyorlarsa neye yarar?

Beklersem gelmez ki… Beklemesem gelir mi? Umut vardır. Beklemediğim zaman umut vardır.

Haksızlıkların olmadığı bir dünya… İnsanların hepsinin mesut olduğu, hiç olmazsa iş bulduğu, doyduğu bir dünya… Hırsızlıkların, başkalarının hakkına tecavüz etmelerin bol bol bulunmadığı… Pardon efendim! Bol bol bulunmadığı ne demek? Hiç bulunmadığı bir dünya…

Sabahleyin uyanır uyanmaz aklımdaydın. Güldüm. Kalktım. Bunu anlatmaya sana geldim. Ne dersin?

Ne kadar üstü başı düzgünler, suratı ciddiler, hali azametliler içinde kalmışım ki bir türlü hikâyeme yanaşamıyorum.

Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey. Burada her şey bir insanı sevmekle bitiyor.

Yeniden doğulmaz. Doğsan bile ne olacak? Seni iki senede, iki sene de değil, iki günde aynı insan ederiz. Aynı kendini düşünen, aynı haris, aynı kıskanç, aynı kötü huylu, aynı sarhoş, aynı budala oluverirsin.

Eğer doğduğun zaman Havra kapısına bırakırlarsa Yahudi olursun, cami kapısına bırakırlarsa Müslüman, kilise kapısına bırakırlarsa Hristiyan olursun.

Karıcağızının hâlâ pembe yüzünü, oğlunun ikide bir şaplak indirdiği güzel ensesini, kızının kirpiğini bir özleyiş özledi. İnsan radyosunu, radyosunun bulanık yeşil gözünü, kırmızı, yeşil, sarı çizgilerle çizikli gavur şehirleri adı dolu aydınlık yerini de özler miymiş? Allah kahretsin! Özlermiş insan duygulu olunca.

Hani bazı çocuklar ısrarla bir fena hareketi yapmadıklarını iddia ederler. Hakikaten de yapmamışlardır. Ama yapmış gibi bir halleri de vardır. Yapmamış insanların tabiiliğini bir türlü alamazlar. İşte ben o çocuklardan biri gibiydim.

Önümüzdeki hayat. Her gün bir başka uykuya yatıp bir başka rüya göreceğiz. Halbuki zaman, ağır ağır bizimle beraber akan nehir, bir göle varıyordu. Bu gölde artık biz akmıyor, dalgalanıyorduk. Yahut bana öyle geliyordu.

Ben, iskambil oynarken, yanımda birisi durursa pek memnun olurum, o zaman oyunu da iyi oynarım. Yalnız başına olan insan kadar büyük adam yoktur ama insanlarla beraber olan insan hakiki kıymetini ölçer, biçer.

Sait Faik Abasıyanık Sözleri

Sait Faik Abasıyanık Eserleri

  • Semaver (1936, Remzi Kitabevi)
  • Sarnıç (1939, Çığır Kitabevi)
  • Şahmerdan (1940, Çığır Kitabevi)
  • Lüzumsuz Adam (1948, Varlık Yayınları)
  • Mahalle Kahvesi (1950, Varlık Yayınları)
  • Havada Bulut (1951, Varlık Yayınları)
  • Kumpanya (1951, Varlık Yayınları)
  • Havuz Başı (1951, Varlık Yayınları)
  • Son Kuşlar (1952, Varlık Yayınları)
  • Alemdağ’da Var Bir Yılan (1954, Varlık Yayınları)
  • Az Şekerli (1954, Varlık Yayınları)
  • Tüneldeki Çocuk (1955, Varlık Yayınları)

Sait Faik Abasıyanık Şiirleri

Hafızalardan silinmeyecek Sait Faik Abasıyanık şiirleri hemen aşağıda derlendi. Şimdi sende ezberle veya paylaş.

Yeis Şiiri

Akşam üstleri geliyor
Tam insanlar işten çıkarken.
Salkım salkım tramvaylardan
Bir güzel çocuk yüzüyle gülümsüyor
Namussuz, akşam üstleri geliyor.

Neremden yakalıyor, bilmiyorum
Ben tam sevmeye hazırlanırken
On altı yaşındaki sevgilimi.
Elini elimle tutmak
Yirmi dört saatte bir
Sıcak bir laf dinlemek isterken
Rezil… Tam o saatlerde geliyor.

Donan Haber

Mektup yolda kaldı, görünmedi.
Bir kar bulutunun üstünde
Gelirken donuverdi.
Bir küçük kuş gibi dondu haber
Kar bulutlarının ipek teninde
Ben habersiz kaldım…
Saldım
Ruhunu fırtınalara
Gidip ölü kuşu bana bulsun
Bana getirsin
Belki bu mevtanın kalbinde sarı bir gül
Vardır
Vardır diye…

O ve Ben

Sana koşuyorum bir vapurun içinden
Ölmemek, delirmemek için.
Yaşamak; bütün adetlerden uzak
Yaşamak.
Hayır değil, değil sıcak
Dudaklarının hatırası
Değil saçlarının kokusu
Hiçbiri değil.
Dünyada büyük fırtınanın koptuğu böyle günlerde
Ben onsuz edemem.
Eli elimin içinde olmalı.
Gözlerine bakmalıyım
Sesini işitmeliyim
Beraber yemek yemeliyiz
Ara sıra gülmeliyiz.
Yapamam, onsuz edemem
Bana su, bana ekmek, bana zehir
Bana tat, bana uyku
Gibi gelen çirkin kızım
Sensiz edemem.

Söz Açınca

Fırtınaları ayağınıza
Meltemleri saçınıza yollayacağım.
Yakamozlar tırmanacak göğsünüze
Martılara söyleyeceğim gelsinler.
Sivriada´nın boz tavşanları
Kulağınıza fısıldayacak.
Sandalsız balıkçılar da gelecek.
Ay ışığını
Martının sırtından alıp
Akşam üstlerini
Kordela balığından
Karabataklardan karanlığı
Ben alıp getirsem…

Nisan yağmurları yağmış Levent´e
Onlar tanıklık etsinler olmazsa.
Nisan ya…

Bir Masa

Bize bir masa ayır Yanakimu
Aleksandra’mla benim için
Bir masa.
Üstü çiçeksiz
Örtüsü gazeteden
Şarabı aşktan
Hem hülyadan.
Aleksandra’m mızıka çalsın
Siyaha çalar parmaklarıyla
Güftesi bayağı şarkılar
Adi havalar.
Meyhane acı zeytinyağı koksun
Sen hoşnut ol Yanakimu…

Evime Dönüyorum

Adımım düşünüyor… Anlatılmaz ki sözle;
Bin bir ateşten dilli yangınken sönüyorum…
Bir harabe yüzüyle, balmumundan bir gözle,
Sararmış caddelerden evime dönüyorum.

Düşmüş yanına eli, bir tutam buğday gibi.
Bir çocuk uyuyordu işportanın başında;
Avizeler yakıyor caddeler saray gibi;
Bir anne dizi hali kaldırımın taşında.

İçimden: “ört!” dediler, örtüverdim üstünü
Bir çuval parçasının çıplağı belirince.
Vuruyor fenerlere şimdi, ağaran günü,
Ne gece… Ne canından bıkmış, hiddetli gece…

Son ışıkla, bitiyor gözümde sivilceler
Şimdi dövüşüyoruz, gecelerle, taş taşa…
Hasreti sabahımın ak başımda geceler;
Evime dönüyorum, rüzgârla baş başa…

Köprüden camiye, son canımla kavuştum;
Bakın, başım düşüyor, kapadım gözlerimi.
Sert taşlara can veren sanatkârla buluştum;
Geceler hak ediyor mermerleşen derimi…

Dur! Durdu… O gürültü kaçıyor son paramla.
İşlek bir cadde gibi sabahla sönüyorum,
Kapanmayan gözümle, kapanmayan yaramla,
Kızaran caddelerden evime dönüyorum.

Mektup

Vapurun dümen yerinde çaldığım ıslık
Yağmurlu güvertedeki türküm
Sana yaklaşmaya vesiledir
Yoksa canım, seni unutmak için değil.
Senden sonra ancak anlaşılır
İnsanoğluna öğretilen yalanlar.
Senden sonra anlaşılır ancak
Boşluğu her şeyin.
Seninle beraberdir dolu kadehler
Şaraplar seninle aziz
Cigaralar seninle tüter
Ocaklar seninle yanar
Yemekler seninle yenir.

II.
Senden bahis açılmadıkça susmak isterim
Senden bahis açılmaya vesiledir.
Kınalıada, vapur, deniz, yunus
Şimdiye kadar neden gökyüzü değildi
Niye böyle oldu
Neden kitapları severdim?
Bu şehirde ikimiz birden nefes alıyoruz
Yoksa neye yarardı bu garip şehir?
Burada senin doğduğun bana malumdur
Yoksa sever miydim minareleri
Süleymaniye’yi?
Sen gâvur olduğun halde.

Yorum yapın